8.0
Puan

Artılar

  • Türkçe
  • Derin Hayatta Kalma Mekanikleri
  • Geniş ve Stratejik İlerleme Sistemi
  • Dinamik Harita Mekanikleri
  • Sıkmayan oynanış

Eksiler

  • Zayıf ve Tekdüze Dövüş Mekanikleri
  • Göçebe Tarzı İlerleme Yorucu
  • PvP Sisteminde Denge Sorunu
Satın Alınabilirlik
9.5

Sonuç

Dune evreni hakkında hiç bir bilgisi olmayan ve hayatta kalma oyunlarından sıkılmış biri olarak Dune: Awakening beni kazanmayı başardı. Arada bir hatalara denk gelinse de ve bazı mekanikleri can sıksa da zamanla düzeleceğine inanıyorum ve tam gaz oynamaya devam ediyorum.

Arrakis’te hayatta kalmak: Kum fırtınası değil, gerçek meydan okuma!

Dune: Awakening’de uzun zamanlar geçirdikten sonra anladım ki, Funcom bu efsane evrene sadece “ben buradayım” diye gelmemiş; “Burayı sallayacağım!” demiş resmen. Frank Herbert’in efsanevi bilimkurgu serisiyle hiçbir alakam ve bilgim olmayan biri olarak, bu kadar orijinal bir oyun görmek gayet mutlulu verici. Oyunun o uçsuz bucaksız çölleri ve yer yer nefes kesen yalnızlık hissi, bence akıllıca bir oyun mekaniği. Başta “Aman, burası ne böyle, bomboş!” diye söylenirken, ilerleyince anladım ki, bu çoraklık aslında oyuncunun ilerlemesini kontrol eden bir tür gizli kahraman.

Tabii bu çoraklık, seni göçebe hayatına mahkûm edip “yuvanı kur” düsturunu biraz unutturuyor. Oysa hayatta kalma oyunlarında üs kurmak, barınak yapmak kutsal bir ritüeldir, değil mi? Dune: Awakening bazen bunu biraz esnetiyor, bu da bazı anlarda içimde “Şimdi nereye gidiyoruz ya?” hissi yaratıyor. Üstelik oyunun ara sıra takılan bug’ları, susuzluk meselesi (evet, su bu kadar kıymetli) ve dövüş mekaniklerinin biraz “meh” kalması, bazen keyfi düşürüyor. Ekipçe oynanınca daha eğlenceli olacağına eminim. Fakat ben inceleme boyunca yalnızdım.

Eğer daha önce hayatta kalma türüne adım attıysan ve Dune evreniyle aranda bir bağ varsa(benim yok, seninde olmasına gerek yok), bu oyun seni yabancı hissettirmez. İlk etapta elim kolum bağlı, etraftan malzeme topluyorum, kötü görünümlü ama iş gören bir kulübe yapıyorum. Sonra yavaş yavaş ekipmanlarımı geliştirip daha ölümcül bölgelere geçiş yapıyorum. Tıpkı Conan Exiles ya da Once Human gibi, Dune: Awakening de online, sürekli yaşayan bir dünya. Güneşin kavurduğu bu çorak diyar, kimi zaman iş birliğiyle, kimi zaman PvP sürprizleriyle renkleniyor.

Alternatif Bir Arrakis Hikayesi

Orijinal Dune hikayesi hakkında hiçbir bilgim olmadığını söylemiştim. Duna hakkında ufak tefek bildiklerim var fakat toplasan bir incir çekirdeğini doldurmaz. Ben de bu inceleme öncesi Dune hikayesi hakkında biraz araştırma yaptım. Kitaplarını okumasam da filmleri izledim 🙂 Ve oyunla arasındaki bağlantılar şu şekilde;

Dune: Awakening, bildiğiniz Dune’dan biraz farklı! Bu sefer Paul Atreides hiç doğmamış, House Atreides da “çöküş yok” modunda takılıyor. Yani klasik Dune’un kronolojisine tıpkı o sert kum fırtınası gibi sıkışmak yok, geliştiriciler özgürce kafasına göre takılmış. Hem de sevilen karakterleri “erken veda” edip bitirmeden yeni hikayeler patlatıyorlar. Yani spoiler yemeden yeni macera garanti.

Senaryo ise mitolojiyle epey içli dışlı, tanıdık simalar cirit atıyor ve ara sıra “Aha, bunu beklemiyordunuz değil mi?” dedirtecek sürprizlere sahip. Ama bir yandan da gerçek hayatta “Kaynak kasma maratonu” var; her bölüm öncesi 10-12 saatlik emek verip malzeme toplaman gerekiyor. Bu da hikâyenin tadını kaçırıyor, duygusal bağ kurmak istiyorsan biraz sabırlı olacaksın. Tabi hayatta kalma oyununda niye duygusal bağ kurasın?

Funcom ise alışkanlığı bozmayıp klasik “gizlilik bölümü” hatasını yapmış. Ama şükür ki, beklediğin kadar sinir bozucu değil. Tabii bu, oyunun parlayan yıldızlarını gölgelemiyor ama pek de parlatmıyor.

Tüm bu iniş çıkışlara rağmen, oyunun hikayesine genel anlamda “eh işte” demek mümkün değil. Çünkü Dune’un o efsanevi atmosferi ve derin dünyası, anladığım kadarıyla güzel verilmiş. Ayrıca evreni bu kadar güzel kullanmak, tek başına alkışlanacak bir iş.

Arrakis’in Acımasızlığı: Dune: Awakening’in Kalbinde

Dune: Awakening’in Dune evrenine olan derin bağlılığı gözleri yaşartıyor. Oyunun atmosferi ve mekanikleri, Arrakis’in acımasız doğasını doğrudan hissettiriyor. Burada güneş ışığı sadece ışık değil, birkaç saniyede seni kavurup öldüren bir tehlike. Kum fırtınaları sık sık patlak veriyor, sığınak bulamazsan işin zor. En korkuncu ise devasa kum solucanları; onların bölgesinde fazla kalmak, doğrudan ölüm demek.

Awakening, oyuncuyu sürekli bu zorlu doğaya karşı hayatta kalma mücadelesi vermeye zorluyor. “Buraya yerleşeyim, rahat rahat kaynak toplayayım” düşüncesi burada pek geçerli değil. Güneşten kaçmak için kayanın arkasına saklanıyor, suyu dikkatle kullanıyor, bir yandan da arkanda solucanın nefesini hissettiğin anlarda koşuyorsun. Bu arada gölgede kaldığında güneşten korunma çok iyi yapılmış. Bu kadar ince gölge detayı beklemiyordum.

Oyunun başlarında, eğitim alanından çıkmak bile başlı başına bir zorluk. Oyun haritasında ayakla geçilemeyecek kadar tehlikeli bir boşluk var; güneşe maruz kalmak ya da solucan radarına yakalanmak kesin ölüm. Bu yüzden ilk ulaşım aracını üretmeden oradan geçmek imkânsız. İlerleyen bölümlerde keşfedeceğin alanların çoğu ya aşırı sıcak ya da yüksek radyasyon içeriyor. Bu alanlarda hayatta kalmak için özel ekipman şart.

Bu tehlikeler, oyunun pek çok noktasına serpiştirilmiş ve her biri, Dune evreninin benzersiz doğasının oyun mekaniklerine ne kadar yaratıcı şekilde işlendiğini gösteriyor. Awakening, bu yönüyle klasik hayatta kalma oyunlarının ötesine geçip özgün ve sürükleyici bir deneyim sunuyor.

Lore’a Bağlılık Bazen İşi Zorlaştırıyor

Dune evrenine duyulan sıkı bağlılık, oyuna derinlik ve atmosfer katıyor, bunda şüphe yok. Ancak bazen bu sadakat, oyuncu için zorluk yaratabiliyor. Mesela, ilerledikçe yüksek seviyeli bölgelere açılıyorsun ama bu beraberinde üs taşıma zorunluluğunu getiriyor. Yani emeğinle kurduğun üs ya geride kalıyor ya da parça parça taşımak zorunda kalıyorsun. Bu da bir yerde yerleşmekten çok, göçebe bir hayat sürüyormuşsun hissi yaratıyor. Üssünü rahatça geliştirmektense, “Bir yerden başka yere taşınma Maratonu’na dönüşüyor. Bu kadar taşınma olan bir oyunda üst taşıma çok daha kolay olsa güzel olabilirdi.

Bir diğer tuhaflık da silah mekaniklerinde kendini gösteriyor. Oyundaki düşmanların çoğu Holtzman kalkanları kullanıyor ve bu kalkanlar menzilli saldırılara karşı neredeyse tam koruma sağlıyor. Sonuç olarak, ateşli silahların büyük kısmı savaşlarda işe yaramıyor. Bu da seni sürekli farklı silahlar arasında geçiş yapmaya zorluyor. Karşına kılıç ustası mı çıkacak, yoksa arkandan makineli tüfekli bir düşman mı? Karar vermek bazen savaşı yavaşlatıyor ve dövüşleri yorucu hale getiriyor. Ya da gizlilikle düşman arkasından yakalayıp indirme bulunmuyor.

Başlarda silahlar işe yarar gibi görünse de düşmanlar kalkan kullanmaya başladıktan sonra yakın dövüşe yönelmek daha mantıklı oluyor. Kendi kalkanın kurşunları engelliyor, bu sayede hızlıca düşmana atılıp birkaç hamlede işi bitirebiliyorsun. Fakat bu yöntem zamanla monotonlaşıyor; neredeyse her savaş aynı senaryoyla ilerliyor ve dövüş sistemi biraz sıradanlaşıyor.

Dövüş Sistemi: Arrakis’te Kavga mı? Daha Çok Karışıklık!

Şimdi dürüst olalım, Dune: Awakening’in dövüş mekanikleri tam bir “aman ne kötüymüş” deneyimi. Türün tutkunları zaten buna alışkın olabilir, ama yine de oyuna girince “Bunu mu bekliyorduk ya?” diye düşünmekten alıkoyamıyorsun kendini. Ben önce uzaktan şansımı denedim, menzilli silahlarla “Pat, pat” yapayım dedim. Olmadı, çaresiz yakın dövüşe geçtim. Ama ne menzilli ne yakın dövüş tam randımanlı değil; ikisi de hem tekrara düşüyor hem kontrolü zor, hem de “Biraz aceleye gelmiş” hissi bırakıyor.

Oyunun Dune evrenine sadakatini takdir etmezsek olmaz, silahları kasıtlı olarak etkisiz bırakmaları büyük saygı. Ama gel gör ki, bu bağlılık oynanışı biraz söndürüyor. Örneğin, Bene Gesserit güçleriyle düşmanı anlık “donmuş buz” haline getirebiliyorsun, ya da anti-gravity bombası atıp rakibi havada asılı bırakabiliyorsun. Bunlar güzel detaylar ama savaşın tekdüzeliğini kırmaya yetmiyor. Ya da kullanımda size bir artı katmıyor.

MMO’lardan ya da hayatta kalma oyunlarından Gears of War seviyesinde cilalı bir aksiyon beklemek zaten hayalcilik olurdu, ama “belki Dune bu işi doğru yapar” diye umutlananlardansan, maalesef şu anki hâliyle işler pek iç açıcı değil.

İlerleme Sistemi: Güneşten Daha Parlak Bir Yön

Dövüş sistemi biraz gölgede kalınca, oyunun hayatta kalma mekanikleri hemen devreye giriyor ve “Dur bakalım, biz buradayız!” diye bağırıyor. Uzun zamandır bu kadar sağlam, detaylı ve sürükleyici bir ilerleme sistemi görmemiştim. Sürekli yeni teknolojiler keşfediyorsun, ekipmanlar üretiyorsun, nadir malzemelerin peşinden koşuyorsun. Üstelik bu süreçte sıkıcı tekrarlar yok, ritim hep canlı, hep heyecan verici. Ve oyun bir akış içerisinde akarken yapıyor bunu. Yani bir teknolojiyi keşfetmek için saçma sapan şeylerin peşinde koşmuyorsun.

Bir ekipman yapmak için doğru malzemeleri topladığında, gözlerin hemen başka hedeflere çevriliyor. “Şunu mu yapayım, yoksa o nadir kaynağı saklayıp güvenli yola mı gideyim?” diye karar verirken, strateji tamamen senin elinde. Bu seçimler oyunun ekonomisini hem canlı hem de zekice tutuyor.

Tabii ki, ufak tefek pürüzler yok değil. Özellikle endgame’de PvP sırasında Ornithopter’ların(kanatlı uçan araçlar) tükenme hızı biraz can sıkıcı ve onları yeniden üretmek zaman alıyor. Ama bunlar istisna. Genel resme bakınca, ilerleyiş kusursuza yakın.

Ve unutma, tüm bu başarı çöl gezegeni Arrakis’te gerçekleşiyor. Ne ağaç var ne mis gibi yeşillik. Biz genelde hayatta kalma oyunlarında ağaç keseriz ama burada sabah çiyinden su toplamak ya da havadaki nemi cihaza çekmek gibi yaratıcı yöntemler bulunuyor. Bu fikirler hem evrene tam oturuyor hem de türe nefes aldırıyor. Temelde hala “topla, üret” sistemi var ama bu haliyle zekice kurgulanmış ve Arrakis’in sert doğasına tam uyumlu.

90 Saatlik Serüven: Hagga Basin’den Derin Çöl’e Doğru

Kampanyayı bitirmek ve Hagga Basin haritasını tam anlamıyla kavramak tam tamına 90 saatimi aldı. Ama endişelenme, bu macera daha yeni başlıyor! Oyunun asıl eğlencesi “Derin Çöl” denen PvP cennetine geçince başlıyor. Burası, oyundaki en güçlü ekipmanları üretmek için gerekli kaynakların neredeyse tek adresi, yani tam anlamıyla “zorunlu mücadele alanı.”

Geliştiricilerin bazı fikirleri gerçekten akıllıca; mesela haftalık devasa Coriolis Fırtınası, haritadaki her şeyi silip süpürüp yerini bambaşka, rastgele oluşturulmuş bir çöle bırakıyor. Bu sayede oyuncular yepyeni bir dünya kurup hem savaş hem de yerleşim inşa etme fırsatı yakalıyor. Fakat pratikte bu konsept biraz karışık kalıyor. Haritalar kocaman ama neredeyse bomboş. Hagga Basin’in o atmosferik boşluğu değil, burada tam anlamıyla “boş boş” bir çöl var. Gezip göreceğin yapılar, gemi enkazları da birbirinin karbon kopyası gibi, bu da keşif heyecanını hızlıca söndürüyor.

PvP Kaosu: Kum Fırtınasında Kaybolan Sakinlik

PvP kısmı mı? Ah, orası tam bir “kaos fırtınası.” Sorun sadece dövüş mekaniklerinin sallantıda olması değil; mevcut meta, haritada herkesin Ornithopter’larla uçup birbirini bombaladığı bir gökyüzü savaşı halini almış. Yani, yakın dövüş diye bir şey neredeyse unutulmuş. Karşılaşmaların çoğu boşlukta geçiyor, uzaktan pat-pat, “ben buradayım” derken diğer oyuncu “al sana bomba” diye karşılık veriyor. Eğer şanslıysan, bir gemi enkazına ya da mağaraya sıkışıp yüz yüze dövüş kaçınılmaz oluyor – ama bu nadir rastlanan “özel anlardan” biri.

Bu sistem, güçlü bir loncan yoksa ya da sağlam bir hava filosuna sahip değilsen, tam anlamıyla işkenceye dönüşüyor. Uçağın yere çakılırsa – ki bu oldukça kolay – Hagga Basin’de tekrar tekrar kaynak kasmak zorundasın. Yeni gemini yapmak için döneceğin yer tam da o acımasız kumlar oluyor. Üstelik, çemberin içinde olsan bile, ödüller pek iç açıcı değil çünkü oyuncular çoğunlukla sadece sırt çantalarındaki ganimeti düşürüyor. Değerli ekipmanlar ise sağlam bir şekilde üzerlerinde kalıyor. Yani çoğu zaman kazanan bile eli boş kalıyor.

Tabii, şansın yaver giderse, haritada kimseye yakalanmadan “baharat” gibi hayati öneme sahip değerli kaynaklara erişebilirsin. Ama bu tamamen şans oyunu; saldır ve kaç. Açıkçası, PvP bölümü hem kazanmak hem kaybetmek açısından pek keyif vermiyor. Bu yüzden geliştirici ekip, yakında buraya ciddi bir el atacak gibi görünüyor.

Teknik Sorunlar: Kumda Ayak İzi Bırakamamak

Teknik tarafta işler biraz “kum fırtınası sonrası görüntü” gibi; her an ne göreceğini bilemiyorsun. Beta sürümüne göre baya yol alınmış, ama hâlâ birkaç takılma, sendeleme var. Mesela bir ara bağlantı koptu, dağlar resmen “Out of office” moduna geçip gözden kayboldu, sonra tekrar ortaya çıktılar. En komiği ise, birkaç saat boyunca dev kum solucanları haritadan buhar oldu! Tabii solucanlar yok olunca, oyuncular soluğu o kaynakların üstünde aldı, haliyle işler biraz karıştı.

Yani Dune: Awakening mükemmel başladı demek zor, ama tam da “aman fena” diyecek kadar da kötü değil. Teknik aksaklıklar var, evet, ama oyun sağlam bir temel üzerine kurulmuş ve zamanla bu taşlar yerine oturacak. Büyük projelerde bu tür sancılar normal, sonuçta kumun üstüne sağlam iz bırakmak kolay değil.

Sonuç olarak

Dune: Awakening, Frank Herbert’in o efsanevi bilimkurgu evrenini neredeyse bir sanat eseri gibi yansıtıyor ve harika bir hayatta kalma MMO deneyimi sunuyor. Bu sadakat çoğu zaman oyuna güç katarken, bazen de ufak tefek sürpriz zorluklar çıkarıyor. Susuzluktan kavrulan bir Arrakis sakini olmaktan, güçlü bir savaş ağası olmaya giden yolculuk; her aşamasıyla tatmin edici ve sürükleyici.

Hikâye derinliği ve evrenin zenginliği, türden sıkılmış biri olarak beni fazlasıyla memnun etti ve bağımlı yaptı. Tabii ki, Awakening’in hâlâ üstünde çalışması gereken pek çok alan var. Dövüş mekanikleri tam oturmamış, endgame kısmı bazen karmaşık ve emek karşılığını tam vermiyor, teknik sıkıntılar da hâlâ ufak tefek çalakalem hatalar bırakıyor. Ama tüm bu küçük çakıllar, devasa kum tepelerinin yanında neredeyse fark edilmiyor. Yani kısacası; Dune: Awakening, çölün sert yüzeyinde parlayan bir mücevher gibi, biraz tozlu ama kesinlikle değerli.

Dune: Awakening Fiyatı

  • Dune: Awakening Steam üzerinde $29.99 USD fiyata satılıyor.
  • PlayStation 5 ve Xbox Series X/S sürümlerinin de 2026’da piyasaya sürülmesi planlanıyor.

Dune: Awakening Sistem Gereksinimleri

Minimum Sistem Gereksinimleri:

  • İşletim Sistemi: Windows 10 64-bit (veya daha yenisi)
  • İşlemci: Intel Core i5-7400 / AMD Ryzen 3 1200
  • Bellek: 16 GB RAM
  • Ekran Kartı: NVIDIA GeForce GTX 1060 (6 GB) / AMD Radeon 5600XT (6 GB)
  • DirectX: Sürüm 12
  • Ağ: Genişbant İnternet bağlantısı
  • Depolama: 60 GB kullanılabilir alan
  • İlave Notlar: SSD gereklidir
  • İşlemci ve işletim sistemi: 64-bit destekli

Önerilen Sistem Gereksinimleri:

  • İşletim Sistemi: Windows 10 64-bit (veya daha yenisi)
  • İşlemci: Intel Core i7-10700K / AMD Ryzen 5 2600X
  • Bellek: 16 GB RAM
  • Ekran Kartı: NVIDIA GeForce RTX 3070 (8 GB) / AMD Radeon 6700XT (12 GB)
  • DirectX: Sürüm 12
  • Ağ: Genişbant İnternet bağlantısı
  • Depolama: 75 GB kullanılabilir alan
  • İlave Notlar: SSD gereklidir
  • İşlemci ve işletim sistemi: 64-bit destekli