2022’de hayatımıza giren ChatGPT ve benzeri üretken yapay zekâ araçları, araştırmadan içerik üretimine kadar pek çok alanda işleri hızlandırarak kısa sürede günlük hayatımıza yerleşti. İnternetin veya kişisel bilgisayarların bile yayılma hızını geride bırakan bu teknolojiye yönelik ilgi hızla arttı. Ancak uzmanlar, bu araçların kontrolsüz kullanımı konusunda temkinli olmamız gerektiğini söylüyor.
Rabobank’ta Finansal Suçlara Yönelik Yapay Zekâ Başkanı olan Natasha Govender-Ropert, “Kia’s Next Big Drive” programında TNW kurucusu Boris Veldhuijzen van Zanten ile yapay zekâ etiği, önyargılar ve “beynimizi makinelere devredip devretmediğimiz” üzerine konuştu.
Peki sürekli yapay zekâya başvurmamız, kendi zekâmızı köreltiyor mu?
Beynin Yapay Zekâ ile İmtihanı
MIT’nin kısa süre önce yaptığı bir araştırma, bu soruya dair epey tartışma yarattı. Araştırmada 54 öğrenciye makale yazma görevi verildi. Gruplar üçe ayrıldı: Biri ChatGPT kullandı, biri sadece Google’dan yararlandı, diğeri tamamen kendi bilgisiyle yazdı.
Sonuçlar ilginçti:
- Sadece kendi beyniyle yazan grup en yüksek zihinsel bağlantı seviyesine ulaştı.
- ChatGPT kullanan grup ise en düşük seviyeyi gösterdi.
Başka bir deyişle, yapay zekâ kullanan öğrenciler “otopilota” bağlamış gibiydi; diğerleri ise yazı üretmek için daha çok zihinsel çaba harcamıştı.
Deneyin ilerleyen aşamalarında gruplar yer değiştirdiğinde ise tablo daha da dikkat çekiciydi. Önceden ChatGPT kullananlar kendi başlarına yazmakta zorlanırken, önceki “beyin-only” grubu yapay zekâ desteğiyle makalelerini geliştirebildi.
Özetle, ChatGPT kullananlar daha az zaman harcadı ama yazılarında özgünlük eksikti. Öğretmenler, bu metinlerin “ruh” taşımadığını söyledi.
Gerçekten Eleştirel Düşüncenin Ölümü mü?
Manşetlerdeki “ChatGPT beyninizi çürütüyor” tarzı başlıklar kulağa dramatik gelse de gerçek çok daha nüanslı. Araştırma, beynin yok olduğunu değil, sadece fazla bağımlılıkta zihinsel tembelliğin arttığını gösteriyor. Ayrıca araştırmanın küçük ölçekli olduğunu ve kesin sonuçlar çıkarmaya uygun olmadığını da unutmamak lazım.
Asıl mesele, eleştirel düşünme becerimizi kaybetme riski. Özellikle eğitim alanında öğrencilerin, yapay zekânın “otoriter” ve “kesin” tonuna fazla güvenmesi; farklı bakış açılarını sorgulamadan kabul etmesi tehlike yaratıyor.
Amsterdam Vrije Üniversitesi’nden araştırmacılar da bu noktaya dikkat çekiyor: “Öğrenciler, kendi araştırmalarını geniş kapsamlı yapmaktan kaçınabilir, yapay zekâ çıktısındaki varsayımları fark etmeyebilir.”
Önyargı ve Toplumsal Normlar
Govender-Ropert’in altını çizdiği gibi, yapay zekâdaki en büyük sorunlardan biri de önyargı. Ancak “önyargı” sabit bir kavram değil; kime göre, hangi değerler çerçevesinde? Bu yüzden şirketler ve toplum olarak hangi ilkeleri benimseyip dayatacağımızı netleştirmemiz gerekiyor.
Toplumsal normlar sürekli değişirken, yapay zekânın eğitildiği geçmiş veriler sabit kalıyor. Dolayısıyla bu teknolojiyi kullanırken sadece veriye değil, verinin temsil ettiği dünya görüşlerine de eleştirel bakmamız şart.
Sonuç
Bu tartışmalardan iki sağlam çıkarım yapabiliriz:
- Eğitimde yapay zekânın nasıl kullanılacağı üzerine daha fazla araştırma ve politika geliştirilmesi gerekiyor.
- Öğrenciler, gazeteciler ve toplumun geneli, hem medyadan hem de yapay zekâdan gelen bilgiyi eleştirel süzgeçten geçirmeyi öğrenmeli.
Yani sorun ChatGPT’nin kendisinde değil, biz nasıl kullandığımızda gizli. Doğru ellerde güçlü bir yardımcı; yanlış ellerde ise düşünme kaslarımızı tembelleştiren bir koltuk değneği olabilir.