fabrikatik.com
İnceleme

Vasat bir kopya: Mafia: The Old Country incelemesi

4.0
Puan

Artılar

  • İyi grafikler
  • Silahların kullanım hissiyatı

Eksiler

  • Hikâye klişe ve boş
  • Yarı açık dünya boş ve cansız
  • Oynanış mekanikleri yüzeysel ve sıkıcı
  • Perk ve araç sistemleri anlamsız
  • Genel olarak bitmemiş ve vasat
Satın Alınabilirlik
1.0

Sonuç

Oynanış mekanikleri yüzeysel, açık dünya boş ve hikâye klişelerle dolu; bu da oyunu serinin önceki yapımlarının çok altında bırakıyor. Teknik anlamda modern olsa da, The Old Country mafya ruhunu yakalamaktan uzak, yarım kalmış bir deneyim sunuyor. Çok kısa süre sonra büyük indirime gireceğine eminiz. Ya da Epic Games ve Amazon Games gibi platformlarda bedava bile dağıtılabilir. O yüzden acele edip 50 dolar verip satın almamanızı öneriyoruz.

Mafia: The Old Country, iddialı isim ve konseptiyle seriye taze bir soluk getirmeyi amaçlasa da, maalesef yarım kalmış mekanikler ve klişe hikâye ile hayal kırıklığı yaratıyor.

Mafia serisi, oyun dünyasında her zaman biraz gölgede kalmış bir marka oldu. İlk iki oyunuyla sadık bir hayran kitlesi kazansa da, çoğu zaman haksız yere bir Grand Theft Auto kopyası olarak damgalandı ve Rockstar’ın astronomik başarısının gölgesinde kaldı. Ardından, satış rakamları güçlü olsa da Mafia 3 hem eleştirmenler hem de oyuncular nezdinde hayal kırıklığı yarattı. Belki de üçüncü oyunun bu sönük karşılanışı, geliştirici Hangar 13’ü Mafia: The Old Country ile farklı bir yol izlemeye itti — ki bu sebeple oyunun adında dikkat çekici şekilde “4” rakamı yer almıyor. 

Ancak her ne kadar yeni bir ülkede geçse, modern teknolojiyle hazırlanmış olsa ve samimi bir niyet taşısa da, Mafia: The Old Country, seleflerinin ulaştığı kalite seviyesine yaklaşamıyor. 

İlk iki Mafia oyunu teknik anlamda devrim yaratmamıştı belki ama kendine has bir ruhu vardı: Unutulmaz karakterler, çeşitlilik gösteren ve beklenmedik görevler, pulp sinemayı andıran sinematik sahneler… Adeta eski usul mafya filmlerinin oyunlaştırılmış hali gibiydiler; oyuncuya İtalyan organize suç dünyasının romantize edilmiş ve bir o kadar da yabancı atmosferini tattırıyorlardı. 

Ne var ki Mafia: The Old Country, kendine özgü mekânı, karakterleri ve kültürü sayesinde daha da ilginç hissettirmesi gerekirken, aksine fazlasıyla sıradan hissettiriyor. Hem oynanış hem de hikâye anlatımı, sanki yarım kalmış bir taslağın üzerine inşa edilmiş gibi, derinlikten ve incelikten yoksun. Hangar 13’ün yeni yaklaşımı, “eski güzel günlerin” büyüsünü yeniden yaratmak bir yana, serinin neden sevildiğini dahi unutmuş gibi duruyor.

Mafia: The Old Country – Hem Eski Kalmış Hem de Sıkıcı 

Eski Mafia oyunları etkileşim açısından oldukça düz ilerlerdi; iş genelde siper alıp çatışmaya girdiğiniz sahneler ya da basit araba kovalamacalarından ibaretti. Geriye dönüp baktığınızda, bu mekanik sıradanlığı mazur görebilirsiniz: bir dönem sinematik kapaklı nişancı oyunları modaydı ve Mafia 2 bu alt türün sunduğu pek çok beklentiyi karşılıyordu. Yani o oyunlar kendi döneminin ürünüydü. İşte bu yüzden Hangar 13’ün The Old Country’de neredeyse hiçbir şeyi değiştirmemiş olması gerçekten şaşırtıcı.

Teknik Olarak Açık Dünya Değil

Çıkışından çok önce bilindiği üzere, Mafia: The Old Country selefleri gibi tam anlamıyla açık dünya bir oyun değil. Hikâye bölümlere ayrılmış; olayların tamamı Sicilya’da geçen kurgusal bir bölgede yaşanıyor. Haritanın büyük kısmı belirli anlarda keşfedilebilir durumda. İsterseniz bir arabaya ya da ata atlayıp görevler arası kırsalda dolaşabiliyorsunuz ya da ana menüden erişilen, biraz yarım yamalak tasarlanmış bir “Keşif Modu”nu deneyebiliyorsunuz. 

Ancak The Old Country’nin yarı-açık dünyası, sadeleştirilmiş önceki oyunların bile gerisinde kalıyor. Toplanabilir birkaç eşya var ama bunları toplamanın ya hiçbir ödülü yok ya da verilen ödüller o kadar önemsiz ki uğraşmaya değmiyor. Üstelik bu eşyalar, herhangi bir bulmaca, engel ya da zorluk arkasına gizlenmemiş; resmen “al da git” mantığında, dünyanın en tembel açık dünya dolgu içeriği. Düşman devriyeleri yok, keşfedilecek gizli noktalar yok, yan görev yok… Hiçbir şey yok. 

Bu yaklaşım, tek başına belki ölümcül bir hata sayılmazdı ama Mafia: The Old Country’nin genel bağlamında bakıldığında fazlasıyla hayal kırıklığı yaratıyor. Sanki Hangar 13, oyuncunun eline büyük ama boş bir kutu verip “İşte, hayalini kullan” demiş gibi; fakat oyun dünyasında hayal gücünü tetikleyecek hiçbir malzeme sunmamış.

Mafia: The Old Country – Sinsi, Silahlı ve Direksiyon Başında Sönük

Oyunun esas “etiyle kemiği” hikâye görevlerinde ortaya çıkıyor. Bu görevler, genelde formüle bağlanmış, görevini yapan ama asla parlamayan içerikler. Çoğu, gizlilik ve aksiyonun karışımından oluşuyor — aksiyon-macera türünde klişeleşmiş bir şablon. Ancak The Old Country, bu şablonu derinleştirmek için neredeyse hiçbir şey yapmamış. 

Gizlilik mekaniği, farkında olmayan düşmanın arkasına geçip tek tuşla etkisiz hâle getirmekten ibaret. Arada bir yere bir nesne fırlatarak düşmanı kandırabiliyorsunuz ya da fırlatma bıçağı kullanabiliyorsunuz. Fakat bu özelliklerin hiçbiri gerçekten anlamlı değil. Ortada bir “gizlilik sandbox’ı” yok; farklı silahlar, stratejiler ve yaratıcı yaklaşımlar denemenizi sağlayacak bir oyun alanı mevcut değil. Her şey rayına oturtulmuş, tahmin edilebilir ve basit.

Üçüncü şahıs çatışma bölümleri de aynı şekilde. Oyunda az sayıda silah var ve hepsi teknik olarak sağlam hissettiriyor, fakat kendi sınıfındaki diğer silahlardan farkı olmayan, karakterini yitirmiş birer araç. The Old Country, geç 2000’lerin kapaklı nişancı formülünü mezarından kaldırmış gibi; çatışmalar, sanki ölümcül bir “Whack-a-Mole” oyunu oynuyormuşsunuz hissi veriyor. Gizlilikte olduğu gibi burada da farklı taktikler, araçlar veya oynanış tarzları denemek için ne bir neden ne de fırsat var.

Bir de görevlerin finalinde sıkça karşınıza çıkan, “bıçak düellosu” mini oyunu var. Bu, geleneksel boss savaşlarına daha gerçekçi bir alternatif olarak akıllıca bir fikir gibi görünüyor. Ne var ki The Old Country, burada da en temel mekaniklerin ötesine geçememiş. Bıçak dövüşleri ağır, hantal ve sanki biraz daha interaktif bir ara sahne izliyormuşsunuz gibi. Üstelik bu dövüşler hiç değişmiyor; ne yeni hareketler, ne çevresel etkileşimler, ne de farklı taktiksel unsurlar eklenmiş. 

Tıpkı oyunun diğer bölümlerinde olduğu gibi, burada da fikir kâğıt üzerinde umut verici ama uygulama kısmı “eksik ödev” kıvamında. Potansiyeli olan her şey yüzeyde bırakılmış, parlamadan unutulmuş.

Mafia: The Old Country’nin oynanışındaki en rahatsız edici nokta, bitmemiş hissi vermesi. Oyun, derin sistemlere sahipmiş gibi davranıyor ama bunlar hiçbir zaman gerçek anlamda var olmuyor. Örneğin, çeşitli “perk”ler toplayabiliyorsunuz; fakat o kadar önemsizler ki dikkate almaya bile değmiyorlar. Sağladıkları bonuslar, yağmadan biraz daha fazla para kazanmak ya da belirli bir silahla hafifçe artan hasar vermek gibi, neredeyse hissedilmeyen avantajlardan ibaret. 

Aynı durum araçlar ve atlar için de geçerli. Satın alabileceğiniz birkaç araba ve at var, her birinin kendine özgü istatistikleri olduğu söyleniyor, fakat bu farkların oyuna neredeyse hiçbir etkisi yok. Ana hikâye boyunca çok az sayıda sürüş veya binicilik sahnesi var ve bunlarda da oyuncuya kendi aracını ya da atını seçme özgürlüğü neredeyse hiç tanınmıyor. Yeni bir araba ya da at alsanız bile, yapabileceğiniz tek şey boş ve ruhsuz bir dünyada turlamak. 

Bu basit ve eksik tasarımın örnekleri bunlarla sınırlı değil. Esas mesele şu: The Old Country, serinin önceki oyunlarının açık dünya formülünü söküp atmış ama yerine kayda değer hiçbir şey koymamış. Görsel olarak PS3 dönemi kapaklı nişancı oyunları kadar kötü görünmüyor belki, fakat his olarak tam anlamıyla öyle oynanıyor. 

Mafia: The Old Country – Hikâye de Kurtaramıyor 

Ortalama bir oynanışa sahip bir oyun, iyi bir hikâyeyle ciddi şekilde yükselebilir. Hatta iyi yazılmış bir senaryo, oyuncuyu duygusal olarak içine çekerek, mekanik anlamda zayıf bir oyunu bile daha keyifli hissettirebilir. 

Ama bunun için yazımın gerçekten olağanüstü olması gerekir. Mafia: The Old Country’de ise durum bundan çok uzak. Kötü değil, yer yer idare eder seviyede bile denebilir; ancak çoğunlukla unutulabilir, klişe ve ezbere. Hikâye, defalarca gördüğümüz mafya filmi şablonunu birebir takip ediyor: Başrolde genç ve yükselme heveslisi bir adam, aşk hikâyesinde babasının baskısı altındaki genç ve güzel bir kadın, merkezde ise hem korkutucu hem de karizmatik, baba figürü bir patron. Bu klişeler teknik olarak fena sunulmuyor; karakterler yer yer eğlenceli bile olabiliyor. Ama işte o “vay be” dedirten faktör yok — bu hikâyenin, aynı kalıpları kullanan yüzlercesinden farkı bulunmuyor. 

Üstelik hikâye anlatımı da sakar. Spoiler vermeden söylemek gerekirse, “göstermek” yerine sürekli “anlatma” yoluna gidilmiş. Karakterlerin ilişkileri, korkuları, hedefleri — yani hikâyeyi asıl ileriye taşıyan unsurlar — çoğu zaman diyaloglarda söyleniyor, fakat eylemlerle gösterilmiyor. Ana tema, oyuncunun kendi yorumuyla keşfedeceği bir şey olmaktan ziyade, karakterlerin ağızlarından birkaç kez tekrarlanarak adeta kafanıza çakılıyor. Bu da, hikâyeyi derinlikten yoksun ve yapay hissettiriyor. 

Mafia: The Old Country Alınır mı? 

“Hayır alınmaz!” Sonuç olarak Mafia: The Old Country kötü bir oyun, fazlasıyla sönük. Oynanışı kısıtlı ve yavan, hikâyesi vasat ve öngörülebilir, dünyası ise en fazla bir Unreal Engine teknik demosu kadar canlı. Temel gereklilikleri karşılıyor ama böylesine köklü ve sevilen bir seriden beklenen bunun çok ötesinde. Hangar 13, olması gereken “büyük dönüş” yerine, vasatın güvenli limanına demir atmış. Kısa süre süre bu vasatlıktan dolayı büyük indirimle ve hatta bedava dağıtılmaya başlayacağına eminiz. Bu yüzden o bedavayı beklemenizi öneririz. 

İlginizi Çekebilir

Asus ROG Ally X İncelemesi: En İyi Windows Oyun El Konsolu

Deniz Ağca
12 ay ago

MSI Immerse GH50 İncelemesi

Deniz Ağca
5 sene ago

Xiaomi 15 incelemesi: Tek el kullanıma uygun telefon!

Deniz Ağca
2 ay ago
Exit mobile version